Bu nedenle yurtdışına çıktığı için 14 günlük izolasyon uygulayacak kişilerin SGK ile anlaşmalı bir hekime başvurarak, istirahat raporu almaları gerekiyor. Halihazırda tüm hekimler bu konuda çok hassas davranıyor.
Haklara dikkat!
Tabi aile hekimleri ve sağlık kuruluşlarına rapor için giderken, pasaportun da götürülmesinde yarar var. Öte yandan çalışanların istirahat raporlu oldukları süre içerisinde SGK’dan rapor parası alma hakları da var.
Son bir yıl içerisinde en az 120 gün çalışması olan kişiler SGK’dan rapor parası alabilir. Günlük ücretli çalışıp ücretleri aylık olarak hesaplanıp ödenen kişiler ise raporlu oldukları 14 gün için 12 günlük brüt ücretleri tutarında rapor parasını SGK’dan alabilecekler.
Uzaktan çalışın
Alınacak tedbirlerden birisi de esnek ya da uzaktan çalışma yöntemleri. İş Kanunu’nun 14. maddesinde yapılan değişiklik ile uzaktan çalışma yöntemi ile evden çalışma sistemi de sağlanmış durumda. Sadece corona virüsü değil diğer bulaşıcı hastalıkların da yayılmasını önlemek için uzaktan çalışma yöntemleri uygulanabilir. Özellikle yurtdışı teması olan personelin 14 gün raporlu ya da idari izinli sayılarak evden çalışması sağlanabilir.
Reddetme hakkı...
Rapor alınması halinde iş sözleşmelerinin devamsızlık nedeniyle feshedilme riski de ortadan kalkıyor. İşçinin sağlık raporunun olmadığı ve fakat corona virüsü taşıyıcısı olma ihtimali bulunduğu durumlarda, işverenin işçiyi işyerine almama hakkı bulunuyor. Ayrıca çalışanların koronavirüs bulaşma riski olan yerlere seyahat etmeyi reddetme hakkı da var. İşveren bu yerlere gitmediği için işçinin görevini yerine getirmemesi gerekçesiyle iş sözleşmesini feshedemez ya da disiplin yaptırımı uygulayamaz.
İşçi açısından uygun çalışma koşullarını oluşturmak ve gerekli risk analizlerini yaparak kanunun ön gördüğü her nevi iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini almakla yükümlü olan işverenlere ise bu konuda önemli sorumluluklar düşmektedir.
Söz konusu virüsün ortaya çıkış sebepleri, uğradığı mutasyonlar, yayılma hızı, dünya genelinde ve ulusal bazda etkilediği, ölüme sebebiyet verdiği insan sayısı, bulaşma şekilleri, hastalığın belirtileri, diğer hastalıklarla benzer ve ayrık özellikleri, virüsten korunmak için gerek bireysel gerekse kümülatif olarak alınabilecek tedbirler, hastalığın farklı yaş grupları üzerindeki etkisi, ölüme sebebiyet verme riskleri gibi konularda, Dünya Sağlık Örgütü ve Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere pek çok resmi makam gerekli açıklamaları yapmıştır. Bunlarla ilgili bir dizi talimatnameleri bilgilendirme kitapçıkları ve tavsiye kararları yayımlanmıştır.
Diğer taraftan İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu başta olmak üzere bir kısım iş sağlığı ve güvenliği mevzuat hükümleri, işverene, faaliyetlerini yürütürken, iş sağlığı ve güvenliğini tesis etme, risk analizi yaptırma, olası riskler karşısında gerekli tedbirleri alma, alınan idari kararlara uyma, hastalık ve kazalardan korunmak için gerekli iş ekipmanlarını temin etme, işin niteliğine göre hekim, iş sağlığı ve güvenliği uzmanı bulunma gibi önemli yükümlülükler getirmektedir.
Genel bir değerlendirme yapmak mümkün değil ancak…
Koronavirüs tehlikesini, yayılma şeklini ve etkilerini değerlendirdiğimizde bütün işçi-işveren ilişkileri yönünden tek tip genel bir değerlendirme yapmak mümkün olmamaktadır. Burada, çalışan işçinin yaşına, işçinin birlikte yaşadığı aile fertlerinin genel yaş durumuna, çalışılan işin niteliğine, işverenin faaliyet koluna, işin görülmesi sırasında işçinin kullanmak zorunda kalacağı araç ve gereçlere, işçinin işi gereği kamusal alanlarda bulunma sıklığına, işçinin işi gereği seyahat etme sıklığına ve seyahat araçlarına, işverenin virüsle alakalı yeterli düzeyde koruyucu ekipman temin edip etmediğine, gerekli dezenfeksiyon çalışmalarını uygun araçlarla ve uygun periyotlarla yapıp yapmadığına, hastalık belirtisi gösteren işçilere karşı herhangi bir kontrol ve tedbire başvurup vurmadığına bağlı olarak ve bunların dışında, işverenin yukarıda belirtilen iş sağlığı ve güvenliğine hangi oranda uyduğuna bağlı olarak bir değerlendirme yapılması ayrıca virüsün Türkiye’de geldiği noktanın ve ortaya çıkardığı sonuçların da dikkatle irdelenmesi gerekmektedir.
Sonuç itibariyle işçi mevcut işini sürdürmesi nedeniyle, yukarıda belirtilen kıstaslara bağlı olarak söz konusu virüsün kendisine bulaşma riskini artık pek muhtemel bir tehlike olarak görülebilir. İşveren gerek genel olarak iş sağlığı ve güvenliğini sağlama yükümlülüklerine gerekse koronavirüse karşı yayımlanan tedbirlere ve tavsiyelere riayet etmiyorsa işçi, iş sağlığı ve güvenliği kanunu madde 13’de yer alan şartları sağlayarak çalışmaktan kaçınabilir.
Madde 13’ün 1. ve 3 Fıkrası uyarınca “Ciddi ve yakın tehlike ile karşı karşıya kalan çalışanlar kurula, kurulun bulunmadığı işyerlerinde ise işverene başvurarak durumun tespit edilmesini ve gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmesini talep edebilir. Kurul acilen toplanarak işveren ise derhal kararını verir ve durumu tutanakla tespit eder. Karar çalışana ve çalışan temsilcisine yazılı olarak bildirilir.’’
İşçi gerekli tedbirlerin alınmasını talep edebilir
Hükümde de açıkça belirtildiği üzere işçi, mevcut bir tehlikenin varlığı halinde eğer ilgili işyerinde iş sağlığı ve güvenliği kurulu var ise bu kurula eğer kurul yok ise doğrudan işverene başvurarak gerekli tedbirlerin alınmasını talep edebilir ve nitekim talebinde haklı ise gerekli tedbirler alınana kadar çalışmaktan kaçınabilir. Aslında Türkiye’de 16.03.2020 tarihi itibariyle koronavirüsün geldiği nokta dikkate alındığında bu aşamada işçinin birinci fıkra kapsamında gerekli başvuruyu yaparak hareket etmesi daha makul görünmektedir. Tabii yukarıda da değindiğimiz kriterler de bütünen göz önüne alınarak bir değerlendirme yapılmalıdır.
İşçi çalışmaktan kaçınabilir mi?
İkinci seviye ise artık tehlikenin önlenemez olduğunun objektif olarak anlaşıldığı durumlarda işçi herhangi bir girişimde bulunmasına gerek kalmaksızın doğrudan çalıştığı bölgeyi terk ederek çalışmaktan kaçınabilir. Türkiye’de virüs şuan için artış eğilimi göstermekte ve yetkili makamlar yayılmasını engellemek amacıyla öngörülen tedbirlerin seviyesini her geçen gün artırmaktadır. Bu da zaman içerisinde fıkra üçte bahsedilen ‘’Doğrudan çalışmaktan kaçınma hakkının’’ uygulama alanının bütün faaliyet kolları içerisinde yaygınlaşmasına, alınması gereken tedbirlerin seviyesi her geçen gün artacağı için zamanla birçok işverenin muhtemel tehlikeleri önleyebilecek tedbirleri sağlamakta yetersiz kalmasına ve bu kapsama giren işverenlerin sayısının günden güne hızla artmasına sebep olacak, bu da fıkra 3 kapsamında doğrudan çalışmaktan kaçınma hakkının çalışma sahasında hakimiyet sağlamasına sebep olacaktır. Pek tabi aslında kamusal makamlarda genel kamu sağlığını ve yararını gözeterek riskin ulaştığı boyuta bağlı olarak başvurulan tedbirlerin seviyesini günden güne artırmakta ve bir kısım karantina uygulamalarına başvurmaktadır. Tehlikenin ve buna paralel olarak önlem seviyesinin artırılmasıyla karantinanın genişletilmesi ve sokağa çıkma yasağı gibi daha kapsamlı idari tedbirlerin gündeme gelmesi söz konusu olabilir. Böyle bir idari karara belirtilen istisnalar hariç işverenler ve işçiler uymak zorunda olduğundan işçinin bahse konu ‘’Çalışmaktan Kaçınma Hakkına’’ başvurmasına gerek kalmayacaktır.
Ayrıca önem arz eden diğer bir durum ise şudur; mevcut tehlikeye rağmen işverenin gerekli tedbirleri almaması ve işçinin bu suretle işine devam edememesi işçi açısından iş sözleşmesinin haklı nedenle feshi sebebidir. İşçi böyle bir durumda iş sözleşmesini haklı nedenle feshederek ihbar tazminatını ve varsa kıdem tazminatını talep edebilir.